Yazı İçeriği
İslamiyet’te Bilimin Ortaya Çıkışı
MS 7. yüzyılda Arabistan’da İslamiyet dini ortaya çıktı. Hz. Muhammed’in ölümünü izleyen yüzyıl içinde ona inanan Müslümanlar, İspanya’dan Çin sınırına kadar uzanan ülkeleri fethedip büyük bir imparatorluk kurdular. Arap dünyasında, özellikle 900 ile 1200 yılları arasında, ilk bilimsel düşünceler ilerleyerek sanat ve bilim büyük bir gelişme gösterdi. Araplar bilime kendi katkılarını getirdikleri gibi, kurdukları imparatorluğun farklı halklarından, özellikle de Yunanlılar ile Perslerden birçok bilimsel düşünceyi de aldılar. İslam düşünürleri bu şekilde Eskiçağ dünyasında ortaya atılan fikirlerin Ortaçağ Avrupa’sına ulaşmasına yardımcı oldular. Onlar olmasaydı bunların pek çoğu unutulup giderdi.
Büyük Bir Düşünür
Avrupa’da Avicenna adıyla bilinen İbn-i Sina, farklı birçok alanda yaklaşık 270 kitap yazmış, son derece bilgili ve çok yönlü bir insandı. Buhara’da doğmuştu. Daha 16 yaşındayken tıp alanında birtakım çalışmalar yapmaktaydı. Yaşamının değişik dönemlerinde kanun adamlığı ve öğretmenlik yapmıştır. Ayrıca politikayla da ilgilenmiş, İran hükümdarlarının danışmanı olmuştur. Kolikten (karın bölgesi iltihabı) ölmüştür ancak zehirlenmiş olabileceği konusunda da birtakım kuşkular vardır.
İbn-i Sina tıpla ilgili dev bir kitap olan Kanun’u yazdı. Bu kitap Avrupa’da tıp öğretimini 17. yüzyıla dek etkiledi. İslam yasaları insan vücudunun kesilip parçalanmasını yasakladığı için kitap daha çok hastalıkların tanı ve tedavisi ile ilaçların hazırlanışından söz ediyordu. İbn-i Sina’nın başka bir büyük çalışması da Şifa başlıklı felsefeden, matematik ve fiziğe kadar çok geniş bir alana uzanan büyük bir ansiklopediydi.
Simya Ustası
Simya, Arap düşüncesinin önemli bir bölümüydü. Simyacılar, asıl iş olarak demir gibi değersiz madenleri altına çevirmenin yollarını arıyorlardır. Simya araştırmaları, bu araştırmalarda büyüye ve tılsıma başvurulmakla birlikte deneyden yararlanmayı da gerekli kıldığı için çok önemliydi. Bunlar, kimya ve mineralbilim (madenleri araştıran bilim) de içinde olmak üzere bir iki çağdaş bilime temel oluşturdu. Ortaçağ Avrupa’sında Rhazes adıyla tanınan Ebubekir Razi (c. 854-935) İran’da Rey kentinde doğdu. Müslüman simyacıların en büyüğü, 9. ile 10. yüzyıl tıbbının en ünlü simalarından biriydi. Fakat Ebubekir Razi dinsel öğretileri de sorgulayan birisiydi. Bu da onu din adamları arasında sevilmeyen biri haline getirmişti.
Ebubekir Razi yaşamının ilk bölümünü simyaya ayırdı. Simyacıların yaptıkları büyü ve tılsımların çoğunu kabul etmedi; daha çok onların deneysel düşünceleri üzerinde yoğunlaştı. Kimyasal maddelerin kullanımına yakın ilgi duydu. Simyada kullanılan damıtma (bir sıvıyı gaz haline gelene kadar kaynatma, sonra yeniden sıvı oluncaya kadar soğutma) gibi uygulamaları açık açık betimledi. Ayrıca, alet listesi yaparak bir laboratuvarın donatılması konusunda en eski önerilerde bulunan da o olmuştur.
Ebubekir Razi önce Rey’deki hastaneye başhekim atandı. Sonra Bağdat’taki hastanede başhekimlik yaptı. Alanında yüzlerce yapıt vererek Müslüman tıp yazarlarının ilklerinden biri oldu. En ünlü kitabı Yunan, Hint ve Çin tıp bilimi de içinde olmak üzere o zaman bilinen bütün tıp uygulamalarını kapsayan El-Havi’ydi.
Gökbilimci ve Saray Adamı
Ebu Reyhan el-Biruni (973-c. 1050) Harezm’de doğdu. Bilimsel araştırmalarına çok küçük yaşlarda başladı. 17 yaşında Güneş’i gözlemek için bir alet yaptı fakat 995’teki iç savaş onu ülke dışına kaçmak zorunda bıraktı. Biruni iki yıl sonra yurduna döndü ve sarayda birçok resmi görevde bulundu. Bilimsel araştırmalarına devam etti. Güneş’i Ay’ı ve yıldızları gözlemek için birçok alet tasarlayıp yaptı.
Biruni’nin ilgi alanı ve araştırmaları gökbilimle sınırlı değildi. Coğrafya, matematik, ışığı ve gözü inceleyen optik, tıp, ilaçlar, değerli taşlar ve astroloji konularında son derece teknik bilgiler içeren yaklaşık 13000 sayfa yazı kaleme aldı. Simyaya olan merakı onu maden ve metal alaşımları konusunda araştırma yapmaya yöneltti. Bu alanda yazdıkları daha sonra kimya biliminin gelişmesinde çok etkili oldu. Mineralbilim konusunda Değerli Taşlar Kitabı adında koca bir kitap da yazmıştır. Uzun yıllar boyunca hasta olmasına rağmen 80 yaşında öldüğünde arkasında birçok konuda yazılmış 140’ın üzerinde kitap bıraktı.
Mercekler ve Işık
İbnülheysem (965-c. 1040), bütün İslam fizikçilerinin en büyüğüdür. Irak’ta Basra kentinde doğdu ve Avrupa’da Alhazen adıyla tanındı. Halife el-Hakim’in (996-1020) döneminde Akademi adı verilen bir okulda çalışmak üzere Kahire’ye gitti.
İbnül Heysem optik, gökbilim ve matematik de dahil değişik konularda kitaplar yazdı. Optik konusundaki yapıtı öyle geniş öyle ayrıntılıydı ki daha sonra Avrupa’da bu konuda yapılan çalışmaların birçoğuna temel oluşturdu. Optik Hazinesi adlı kitabında daha önce Yunanlılarca ileri sürülmüş olan bir düşünceyi, gözün bakılan nesneye doğru ışık ışınları yaydığı düşüncesini reddetti. Onun yerine ışık ışınlarının bakılan nesneden göze geldiğini ileri sürdü.
İbnülheysem, ışığın merceklerden geçişi konusunu da inceledi. Işığın kırılmasının nedeninin ışık ışınlarının hava, cam ve su gibi farklı ortamlarda farklı hızlarla hareket etmesi olduğu sonucuna vardı. Bu fikir 17. yüzyılda Kepler ve Descartes tarafından kullanıldı. İbnülheysem ayrıca dışarıdan imgeleri alıp bir duvara yansıtan karanlık kutuyu ilk geliştiren kişidir. Güneş’in tutulma sırasındaki görüntüsünü elde etmek için duvardaki bir deliği kullanmıştır.