Yazı İçeriği
Nuri Demirağ kimdir diye derseniz belki de bu bir cümle size yol gösterebilir; Bir sigara kağıdından başlayarak uçak fabrikası kurmaya kadar giden örnek bir hayat. Türk girişimcilik tarihinin en büyük örneklerinden bir tanesi. Başarılarla dolu bir yaşam. Gelin hep birlikte bakalım hayat hikayesine…
Nuri Demirağ’ın Çocukluğu ve Eğitim Hayatı
Nuri Demirağ, Mühürzade Mehmet Nuri adıyla 1886’da Sivas’ın Divriği ilçesinde doğdu. Babası Mühürzade Ömer Bey, Nuri üç yaşındayken öldüğünden onu annesi Ayşe Hanım büyüttü. Bu yüzden geçim derdi olunca, okula giderken çalışma hayatına da atılmak zorunda kaldı. Nuri, başarılı ve sevildiği bir okul hayatı yaşadı. Ortaöğrenimini tamamladıktan sonra okuldaki başarısı sayesinde öğretmen yardımcısı olarak bir süre kendi okulunda görev yaptı. Eşi mesude Hanım ile evlendi. Bu evlilikten 2 erkek 6 kız olmak üzere toplam 8 çocuğu oldu.
Nuri Demirağ’ın İş Hayatı
Okulu bitirdikten sonra, 17 yaşındayken, Ziraat Bankası’nın açtığı sınavda başarılı olunca Ziraat Bankası Kangal Şubesi’nde işe girdi. Ancak bir yıl sonra Koçgiri Şubesi’ne atandı. Sonraki yıllarda Maliye Vekâletinin sınavını kazanarak İstanbul’a yerleşti. Ancak eğitimi bırakmadı. Mal Müdürü olarak çalıştığı dönemde bir yandan da Maliye Mekteb-i Alisi’nde gece derslerine giderek yüksek öğrenimini tamamladı. Memuriyet hayatına devam ettiği İstanbul’da maliye müfettişlerinin Tatavla şubesini teftişi esnasında gördüğü hakaret üzerine memuriyetten ayrıldı.
Böylelikle ticaret hayatına atıldı ve “Türk Zaferi” isimli sigara kâğıdı imalatına girmiştir. Kurtuluş Savaşı zamanlarını yaşayan Türk halkının büyük ilgisini gördü. Nuri Demirağ iyi bir ticaret adamı olma yolunda ilerlerken bir yandan da milli mücadele döneminde Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin Maçka Şubesi’nde yöneticilik yapıyordu ve Anadolu’ya yardım gönderiyordu. İthalat ve ihracat yapmaya başladı.
Nuri Demirağ’ın Erzurum Kıtlık Dönemi Yardımı
1906’da Erzurum 3 yıl sürecek bir kıtlığın içine girdi. Mühürzade Mehmet Nuri Bey, 1909’da depolarda bırakılmış buğdayları halka uygun fiyattan verdi. Kendi inisiyatifini kullanarak böyle bir satış gerçekleştirdiği için hakkında soruşturma açıldı, ama aklandı.
Cumhuriyetin Kurulması ve Ağır Sanayi Yatırımları
Türkiye Cumhuriyeti, Kurtuluş Savaşı’ndan bağımsız bir devlet olarak çıkmıştı. Şimdi ulaşım sorununda ele alması gereken ilk konu, demiryollarıydı. Cumhuriyet’in ilanından sonra, 1926’da Samsun – Sivas demiryolu yapımını üstlenen Fransız şirketi işi bırakınca Nuri Bey hiç düşünmeden ilk olarak yapılacak 7 kilometrelik kısım için ihaleye girdi ve cüzi bir fiyat karşılığında ihaleyi aldı. İşin geri kalan kısmı da deneme süreci olarak Nuri Bey’e verildi.
İlk işi tapu dairesinde mühendis olan kardeşi Abdurrahman Naci Bey’i memuriyet görevinden istifa ettirerek demiryolu projesine ortak etmek oldu. Mühürzade Mehmet Nuri Bey, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk demiryolu müteahhidi olmuştu. 1012 kilometrelik Samsun – Erzurum, Sivas – Erzurum, Afyon – Dinar hattını 1 yılda bitirdiler.
Mustafa Kemal Atatürk, 21 Haziran 1934 Soyadı Kanunu’ndan sonra, bu üstün başarısından dolayı Nuri Bey’e Demirağ soyadını verdi.
Büyük Boğaz Köprüsü Projesi
Ancak tüm bunları gölgede bırakacak asıl proje başkaydı. Nuri Bey, 1931’de İstanbul Boğazı’na köprü projesini başlattı. San Francisco’daki Golden Gate Köprüsü ile aynı sistemde çalışan bir köprü yapmayı çok istiyordu. Yurtdışından uzmanlar getirterek gerekli incelemeleri yaptırdı ve en sonunda Golden Gate’i inşa eden firmayla anlaşma imzaladı.
4 yıl süren araştırmalarının sonucunda hazırladığı proje, hükûmete gönderildi. Cumhurbaşkanı Atatürk tarafından çok beğenilen bu proje mali kaynak yetersizliği ve İstanbul’un siluetini bozar düşüncesi gibi çeşitli nedenlerle hükûmet projeyi reddetti.
Keban ve Diğer Projeleri
1933 yılında Keban Barajı projesini ilk kez dile getirdi fakat destek alamadı. Keban Barajı bu fikirden tam 33 yıl sonra yapılabildi.
Bursa Sümerbank Merinos Tesislerini inşa etti.
Daha sonra yabancıların tekel oluşturarak çimentoyu pahalı satmaya başladıklarını görünce daha ucuza satma sözü vermesine rağmen çimento fabrikası kurmak istedi fakat yine kabul edilmedi.
Sonraları ise Sivas Çimento, Karabük Demir – Çelik, Eceabat Havaalanı ve Haliç’in kenarındaki İstanbul Hal Binası’nı inşa etti.
Büyük fikirleri devam ederken bir yandan da tarihi çeşmeleri yeniden ayağa kaldırdı. Bu geleneğini yıllarca sürdürdü. Toplam 43 çeşme yaptırdı.
Nuri Demirağ’ın Uçak Fabrikası Kurma Projesi
Bir gün Nuri Demirağ’ın uçak satın almak için başlatılan bir bağış kampanyasına katılması istendiğinde cevabı şu şekildeydi;
“Benden bu millet için bir şey istiyorsanız, en mükemmelini istemelisiniz. Mademki, bir millet tayyaresiz yaşayamaz, öyleyse bu yaşama vasıtasını başkalarının lütfundan beklememeliyiz. Ben bu uçakların fabrikasını yapmaya talibim.”
Nuri Demirağ’ın tayyare fabrikası kurma fikrini öncelikle dönemin Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak’a yazmış olduğu bir mektupla başladı. Çakmak, mektuba verdiği cevapta;
“Memleketimizdeki hava sanayine yardım hususunda gösterdiğiniz vatandaşlık duygusu, şayanı takdirdir. Bu iş, büyük mali fedakârlıklara ihtiyaç gösterdiğinden bu uğurdaki maddi ve manevi azminizden de sizi tebrik ederim. İstanbul’da ki etüt atölyesiyle Divrik’de ki tayyare fabrikasının açılarak faaliyete geçmesini dilerim, saygılarımla.”
diyerek müsaade ettiğini belirtmiştir.
Yurt dışında incelemelerde bulunduktan sonra yurt dışından lisans almak istemeyip Türk tipi uçakları yapacağını şu sözlerle dile getirmişti;
“Avrupa’dan Amerika’dan lisanslar alıp uçak yapmak kopyacılıktan ibarettir. Demode tipler için lisans verilmektedir. Yeni icat edilenler ise büyük bir sır, büyük bir kıskançlıkla saklanmaktadır. Bununla birlikte kopyacılık sürdürülürse modası geçmiş şeylerle boş yere zaman geçirilecektir. Şu halde Avrupa ve Amerika’nın son sistem uçaklarına karşılık yepyeni bir Türk tipi yaratılmalıdır.”
Uçak Yapım Serüveni
1936’da uçak fabrikasını kurmak için çalışmalara başladı. Çekoslovak bir şirketle anlaştı ve İstanbul’da Barbaros Hayrettin Paşa İskelesi’nin yanında Deniz Müzesi olarak kullanılan ve dönemin en modern binası olarak kabul edilen fabrika inşa edildi. Beşiktaş’taki uçak fabrikasında planörler ve uçaklar üretilecekti. İşte bu üretimlerin planını Türkiye’nin ilk uçak mühendislerinden Selahattin Reşit Alan çizdi.
1936’da, Nu.D-36 adı verilen ilk tek motorlu uçak üretildi. 1938’de ise Nu.D-38 adlı çift motorlu 6 kişilik gövdesi alüminyum kaplamalı ilk hem savaş uçağı hem de yolcu uçağı yapıldı. Üretilen bu uçak saatte 270 km hıza ve 5 bin 500 metre yükseğe çıkabilme kapasitesine sahipti. Sonradan bu uçak, 1944’te, dünya havacılığı yolcu uçakları arasında A sınıfına katılacaktı. Yine 1938’de ilk uçak siparişini Türk Hava Kurumu verdi.
Havacılık Okulu Açıldı
Deneme uçuşlarının yapılması için de bir alana ihtiyaç vardı. Bu sebeple Nuri Bey Yeşilköy’deki Elmas Paşa Çiftliği’ni satın alarak buraya bir büyük uçuş sahası ve uçak tamir atölyesi yaptırdı. Uçuş sahası, Avrupa’nın en büyük havalimanı, Amsterdam Havalimanı büyüklüğündeydi. Bugün burası Uluslararası İstanbul Atatürk Havalimanı olarak kullanılmaktadır.
Bir uçuş sahası vardı ve daha fazlası da muhakkak ki yapılacaktı, ancak uçakları kullanacak Türk pilotların da olması gerekiyordu. Çözülen tüm sorunlar beraberinde yenilikleri de getiriyordu. Pilot yetiştirmek üzere, pistin bulunduğu arazide bir Gök Okulu kuruldu. Okul 1943’e kadar 290 pilot mezun verdi. 150 yatak kapasiteli bir yurdu da bulunan okula üniversitede okuyan veya bitirmiş gençler alınmaya başlandı.
1939’da Nuri Demirağ, havacılık alanındaki çalışmalarına Türkiye’nin ilk yerli paraşüt üretimini yaparak devam etti. Nuri Bey, ülkesine yenilikler kazandırma konusunda sınır tanımıyordu. 1941 ağustosunda İstanbul fabrikalarında yapılan ilk yerli Türk uçağı Nuri Bey’in doğduğu yer olan Divriği’ye uçuşun pilotu Nuri Bey’in oğlu Galip Demirağ’dı. Galip, Gök Okulu’nun ilk mezunlarındandı.
Halkı da heyecanlandıran bu tür gösterilerin yararlı olduğunu düşünen Nuri Bey, Eylül ayında 12 uçaklık bir filoyu, Bursa, Kütahya, Eskişehir, Ankara, Konya, Adana, Elazığ ve Malatya rotasında uçurarak halka kendi tayyarelerimizle göklerimizi kendimizin koruyabileceğini göstermek ve onlara inanç vermek istemiştir.
Uçak Fabrikası Kapatılması
THK Türk Hava Kurumu, Demirağ Uçak Fabrikası’na 10 adet uçak ve 65 adet planör siparişi verdi. Yine bir siparişinde son olarak İstanbul’dan Eskişehir’e uçan uçakların teslimi için Eskişehir’de bir kez daha test uçuşu talep edildi.
Demirağ’ın ifadesiyle uçuş bilgisi az olan bir mühendisin kendisinden izinsiz olarak Eskişehir’de ki hava törenlerine katılmak üzere giderken, sahanın darlığı ve alanın kalabalık olmasından dolayı ekin tarlası içine inişi esnasında çevredeki hayvanlar havaalanına girmesin diye daha önceden açılmış hendeği göremedi ve buraya düştü.
Selahattin Reşit Alan, bu kazadan sağ kurtulamadı. Üstelik THK de siparişini iptal etti. Sadece iptalle kalmayarak, Demirağ’ın vermiş olduğu teminat mektubu ve 14000 liraya el koyarak, THK’nın ödemiş olduğu 40 bin lirayı da geri alma yoluna gitmiştir. Siparişlerin bu şekilde iptal edilmesi Demirağ’ı maddi açıdan sıkıntıya sokarak fabrika işçilerinin ücretlerini ödenemez hale getirdi.
Nuri Bey sipariş iptalinin üzerine THK’yi mahkemeye verdi. Ancak mahkeme THK’nin lehine sonuçlanacaktı. Yeşilköy’deki uçak alanı da elinden alınır. Mahkeme sonucu bu kadarla kalmayacaktı. Bundan sonra uçakların yurt dışına satılmaması konusunda bir kanun çıkartıldı ve artık sipariş alamayan fabrika alnına çalınan kara lekeyle 1950’lilerde kapatıldı.
Türk Hava Kurumunun Ankara’daki uçak ve motor fabrikası da yeterli miktarda uçak siparişi alamadığı için krize girdi ve 5 Nisan 1952’de yapılan anlaşma ile 4 milyon lira karşılığında MKE’ye satıldı.
Gelen son siparişlerin de engelinden sonra elde kalmış bütün uçaklar hurdacıya satılmak durumunda kaldı.
10 Kasım 1938 tarihinde Atatürk’ün vefat etmesiyle 11 Kasım tarihinde TBMM tarafından İnönü ikinci Cumhurbaşkanı olarak seçildi. Nuri Demirağ, durumun ciddiyetini anlatmak maksadıyla İsmet İnönü’ye mektup yazmak durumunda kalır. Yapılan bu büyük yanlıştan dönülmesi gerektiğini özellikle vurguladı. Ancak çabası boşunaydı; fabrika bir daha asla açılmayacaktı.
Nuri Demirağ’ın Siyaset Hayatı
Nuri Demirağ, Türkiye’de adalet kavramının gelişebilmesi için tek partili yönetimin değişmesi gerektiğini düşünüyordu. Çok partili demokratik düzen sürecinin getirilmesi gerektiği inancıyla siyasete adımını attı. Parti propagandası yapmak için ilk yerli radyoyu kurmak istediysede engellendi. Gazete kurma girişimi de aynı şekilde engellendi.
1945’te Nuri Demirağ, Milli Kalkınma Partisi’ni kurdu. Bu parti, Türkiye’nin ilk muhalefet partisiydi. Milli Kalkınma Partisi’yle de başarılı olamadı.
1946 ve 1950 seçim döneminde de meclise giremedi. Bu yüzden Nuri Bey de 1954 seçimlerinde adaylığını Demokrat Parti’den koydu. Bu seçim döneminde Sivas Milletvekili oldu.
Nuri Bey, milletvekilliği görevi boyunca çölleşme, enerji, köprüler, barajlar, tarım ve hayvancılıkta yaşanan gerileme hakkında çalıştı.
Nuri Demirağ’ın Ölümü
Türk ekonomi tarihinin en önemli müteşebbislerinden sayılan Demirağ şeker hastasıydı. 13 Kasım 1957’de hastalığına İstanbul’da yenik düştü. Naaşı Zincirlikuyu Mezarlığı’na defnedildi.
Nuri Demirağ’ın Hayatı Film Oluyor
2019 yılı içinde yönetmenliğini Umut Ertek’in yapacağı ve yapımcılığını Burak Öztürk’ün üstlendiği İstikbalin Gözyaşları beyazperde de olacak. Film için 30 milyon liralık bir rekor bütçe harcanacak filmin senaryosu iki yılda tamamlandı.
Caner Akkurt’un ‘Nuri Demirağ Bitmeyen Şarkımız’ kitabından uyarlanan ‘İstikbalin Gözyaşları’ filminin oyuncu kadrosunda ise Altan Erkekli, Volkan Başaran, Orhan Milli, Nady Bondar ve Gamze Aydoğdu gibi başarılı isimler yer alacak.
Nuri Demirağ Sözleri
- Hesaplı hareket ettiğini zanneden ve onunla iftihar eyleyen dar kafalar; kurtulmağa, yükselmeğe elverişli hiç bir eser vücuda getirmezler. Kurtuluş ve yükselişi, ancak varlığına dayanan ve mülkü milletin gizli kapalı hazinelerini verimli hale getirmesini bilen, şahsi menfaatini millet menfaati uğruna feda eden, ruhu idealist, dimağı realist şahsiyetlerde aramalıdır.
- Türk; insan kudretinin yaratabileceği her faydalı şeyi memleket için düşünmeye, düşündüğünü yapmağa ve başarmağa kadirdir. Yapamamak “yapamadım, yapamam demek; benliğinden, varlığından geçtim… aczi, zaafı kabul ettim” demektir.
- Bizim çocuklardan, gelişi güzel birini çağırıp: “Dünyanın en iyi tayyaresini yapar mısın?” diye sorunuz. Size, mümkün değil “yapamam” cevabını vermez. Çünkü “yapamam demek, benliğimden, varlığımdan vazgeçtim. Aczimi zaafımı kabul ettim” demektir. Halbuki Türk aciz değildir ki aczi kabul etsin.
- Refah yerine ıstırap verici kanuni cebirler, menfi teşekküller, yiyicileri, ‘bütçe harları’ neş’e şetaret ve servete, yediricileri, iddiharcıları, yes’ü küduret ve fakrü sefalete sürükler.
- Vaktiyle ecdadımız yirmi bin, otuz bin atlı ile macar ovalarını alt üst ederler… büyük zaferlerini bu akıncılarla ihraz eylerlermiş… Bugünün akıncıları da, tayyarelerdir. Acaba yirmi otuz bin Türk atlısıyla, tarihin en şanlı zaferlerini kazanmış olan Türk ordusunu kanatlandırmak mümkün değil mi? Mümkün, hem de çok mümkün.
- Göklerine hâkim olamayan milletler, yerlerde sürünmeye, yerin dibinde çürümeye mahkumdur.
- Milletler birleşince refaha, ayrılınca da fakru zarurete duçar olurlar.
- Hayatımda fuzuli masraflardan daima kaçındım. Çünkü, kazandığım parayı, Türk milletinin bir vediası olarak muhafazaya mecbur olduğumu unutmadım… Türk milletinin müşterek servetini israf ve sefahatin batağına gömmeğe benim ne hakkım var? Yanımda çalışanlar da, bu düsturu ezber edecek kadar bellemişlerdir.
- Her şahsi servet, milletin fert elindeki bir emanettir. Her emanet gibi bunu da suiistimal bir cürümdür.
- Büyük eserler; lüks hayattan, büyük masraflardan içtinap sayesinde yapılan tasarruflardan meydana gelir. Şahsi servetler, Türk milletinin heyeti mecmuasınındır. Vatanın nef’ine her zaman hasır ve tahsise amade fertler elinde emanettir. Bunu kimsenin bol bol ve sefahate sarf etmeye, israfa, suiistimale hakkı yoktur.
- Büyük teşebbüslerde muvaffakiyet, ancak şahsi kusurlardan münezzeh olmakla mümkündür.